Ruh çürürmüş. Aşktan değil aldığı yaralardan tükenirmiş. Bıkarmış artık yaralarını görmekten. Aldığı nefesin o bedene yetmediğini gördükçe kafeste hapsolmuş masum bir canlı gibi hissedermiş kendini. Zamanında bu kadar özgürken şimdi olduğu bedene sığamaz, gün ışığına haram hissedermiş.
Çaresini bedenini oradan oraya savurmakta bulsa da yürüdüğü yolda gördüğü manzarada ceza gibi gelirmiş. Gecelere sığınırmış. Gözler kapandığında kafesin kapısını açıp kaçmak istermiş bir an önce o cezaevinden. Ama yatakta yatan ağlamaktan uyuyakalmış ve hala umutla hayata tutunmaya çalışan bedeni gördüğünde dururmuş. Düşünürmüş..
Ağlamak diye bir şey vardır ya hani, onu yapamadığı için ağlayan o bedene bakarmış. Yaşadıklarını, yaşattıklarını ve şuan yapması gerekenleri düşünürmüş. Kaçmayı işte her gece bir sonraki dolunaya ertelermiş. Günışığına sevdalanmayı her gece aklından geçirirmiş. Belki bir gün diye..